“Bu mesel ile bulur cümle düvel fevz-ü felâh;
Hazır ol cenge eğer ister isen sulh-ü salâh.”
(Abdülhak Molla).
Günümüz Türkçesi ile;
“Devletler kurtuluş başarısını bu ibretlik sözde bulur; şayet barış istiyorsan savaşa hazır ol.”
Son günlerde en çok konuşulan konular; İsrail’in yayılmacı politikası, bulunduğu bölgeyi ateşe vermesi ve bunun yanında devam eden Rusya-Ukrayna savaşıdır. Dünyanın diğer birçok yerinde ise terörist saldırılar, zulümler ve haksızlıklar! Mazlumlar ezilmekte, haklı olan değil güçlü olan kazanmakta ve haklı çıkmaktadır. Maalesef gün geçtikçe barıştan çok, savaş konuşulmaktadır. Savaşın ne kadar büyük bir yıkıma yol açtığı herkesçe bilinse de bu gidişatı durdurmak adına maalesef hiçbir şey yapılmıyor, yapılamıyor. Dünyanın birçok yeri bu yangın alevinin içinde adeta birbirini yok ediyor. O zaman ne yapılmalı konusunu gündeme almak, tartışmak lazımdır. “Savaşı nasıl önleriz? Nasıl savaştan uzak dururuz?” sorularına cevap aramamız gerekir. İşte bütün bu soruların aslında tek bir cevabı var, yukarıdaki sözün özü olan; “Barış ve huzur istiyorsan savaşa hazır olmalısın.” düsturunu şiar edinmek gerekiyor. Bu yönde her daim hazır olmak bir tercih değil zorunluluktur. Yani çok güçlü, caydırıcı, dosta güven düşmana korku veren bir savunma sanayine sahip olmak elzemdir. Başka çare yoktur. Güçlü Türkiye olabilmenin yolu, güçlü savunma sanayinden geçiyor. Bu, barış için olmazsa olmazlardandır.
Konunun önemi, kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim Enfal suresi 60. ayette ne güzel anlatılmış. Allah (c.c) buyuruyor ki;
“Ey mü’minler! Düşmanlarınıza karşı bütün imkânlarınızı seferber ederek kuvvet hazırlayın ve beslenmiş, eğitilmiş savaş atları yetiştirin. Böylece, Allah’ın düşmanlarını, sizin düşmanlarınızı ve bunların dışında sizin bilmediğiniz fakat Allah’ın bildiği diğer düşmanları korkutun. Allah yolunda ne harcarsanız karşılığı size tastamam ödenir ve hiçbir haksızlığa uğramazsınız.”
Bu ayet konuyu tam manasıyla özetliyor. Bizim ilk önceliğimiz, ülkemizin savunması için gerekli olan hazırlıkların eksiksiz ve çağın gerektirdiği şekilde yapılmasıdır. Dost olarak görünen ancak günü geldiğinde karşımıza düşman olarak çıkacak unsurları, güçlü savunma sanayimizle kolayca bertaraf edebiliriz. Gücü gören devletler bu nedenle kolay kolay böyle bir saldırıya da cesaret edemezler. Güçlü bir savunma sanayii, güçlü bir ordu her zaman caydırıcı bir unsurdur. Şimdi burada temel prensipleri çok iyi anlamamız ve algılamamız lazım. Bütün vatandaşlarımız hemfikir olup konuyu özümsemelidir.
İlk ve temel şart; bir ülkenin savunma sanayisi kesinlikle dışa bağımlı olmaktan kurtarılmalıdır. Tasarımdan üretime her aşamada yerli ve millî imkânlar kullanılmalıdır. Bir ürün her şeyiyle bizim olmalıdır, Türkiye’nin olmalıdır. Aksi hâlde tam bağımsızlık kavramından söz etmek zordur. Bunun için yılmadan, yorulmadan sabırla çalışmak, kritik teknolojileri elde etmek zorundayız. Tam bir ateş çemberi içinde bulunan ülkemiz geçmişte acı tecrübeler yaşadı. Tehlike ve savaş hâlinde ne tür ambargolara maruz kaldığımız herkesçe malumdur. Dikkatli olmak zorundayız. Dışa bağımlılıktan kurtulmak; bilgiyle, teknoloji transferiyle, yoğun araştırma-geliştirme (Ar-Ge) faaliyetleriyle mümkün olur. Yoksa sadece paranın çözeceği bir konu değildir. Kendimizi ilgili konu ve alanlara adamak ve teknolojiye sahip olana kadar mücadele etmek zorundayız. Savunma sanayii sürdürülebilirliği gerektirir, bunu da akıldan çıkarmamak lazım. Ülkenin stratejik ve teknolojik kuruluşları bir araya gelerek kısa, orta ve uzun vadeli planlar çerçevesinde, ülkenin bütün mevcut altyapısını harekete geçirebilirler. Başarının şartı; konunun idraki, kaynak ayırımı, ciddiyetle çalışma ve sabır göstermektir. Teknolojik gelişmeleri takip etmek, gerektiğinde iş birliklerine açık olmak, maliyeti azaltmak yükü hafifletmektir.
İkinci önemli husus ise savunma sanayi konularının siyaset üstü olması gerçeğidir. Bu konular politika dışında tutulmalı; ülkenin bekası, güvenliği, barışın tesisi için herkes bu alanda siyaseti, hamaseti bir kenara bırakmalı, özverili ve sorumluluk duygusu içinde hareket etmelidir. İktidara kim gelirse gelsin çalışmalar yılmadan, kesintiye uğramadan aynen devam etmelidir. Ekonomik ve politik sıkıntılar, projeleri asla kesintiye uğratmamalıdır. Hak edenler ilgili pozisyonlarda istihdam edilmeli ve canla başla çalışmalara devam edilmelidir. Para sorun olmaktan çıkarılmalı, ülkemizin bekasının söz konusu olduğu durumlarda, hiçbir harcamadan kaçınmadan yola devam edilmelidir. İstiklal ve istikbalimiz söz konusu olduğunda her türlü fedakârlığı yapmak zorundayız. Bu vatan, bu fedakârlıklar sayesinde bu günlere geldi ve her zerresi şehitlerimizin kanıyla sulandı. Yeri geldiğinde aç kalınmalı ama bu önemli projeler durdurulmamalı, sonuna kadar takip edilmelidir. Yoğun emek harcanarak geliştirilen projeler yarım bırakılmamalıdır.
Son olarak, Lockheed Martin şirketinin efsane ismi, Skunk Works (İleri Gelişim Programlarının resmi ismi)’un tartışmasız lideri olan ve 40’dan fazla projede yer alan Kelly Johnson’ın şu sözleri çok dikkat çekici:
“Be quick, be quiet, be on time.”
“Çabuk ol, sessiz ol, zamanında yap.”
Kulaklarda küpe olması gereken bu sözler bize itici bir güç vermelidir. Tarih boyunca daima barıştan ve mazlumdan yana olan devletimiz bu özelliğini güçlü, milli ve yerli savunma sanayisi ile taçlandırmalıdır. Aklın ve bilimin önderliğinde, ülke çıkarlarını herşeyin üzerinde tutan bir yönetim anlayışı ile ülkemizi bölgesinde ve dünyada söz sahibi yapmak gereklidir. Ülkemizin dünyanın en güçlü savunma sanayine sahip olması dileğiyle…
Yazarın Diğer Yazıları
Bu gönderi kategorisi hakkında gerçek zamanlı güncellemeleri doğrudan bildirim almak için tıklayın.