On iki gün kadar süren İsrail’in İran’a saldırılarını, medyadan savaş filmi izler gibi takip ettik. Çatışmalarla ilgili bilen bilmeyen pek çok kişi yorum yaptı, Türkiye’ye etkileri nasıl olacak diye tartışıldı. Biz bombardımanları izler ve basından okurken, İsrail’de 24 kişi İran’da ise en az 610 kişi hayatını kaybetti. İsrail istihbaratının İran’a ne kadar sızmış olduğunu da ülke içerisinde kurdukları SİHA üslerinden, üst düzey komutanların hassas saldırılarla yatak odalarında öldürülmelerine kadar pek çok olayda gözlemledik. Hatta İran istihbaratının İsrail’e karşı görev yapan dairesinin başındaki kişinin bile İsrail casusu olduğunu İran makamları açıkladı. Pek çok İranlı generalin de İsrail istihbaratının üyesi olduğu belirlendi. Tabii bu skandalın sonucunda İran’da çok ciddi bir casus avı da başladı.
Ben de, dünyada olup bitenleri ve bunun Türkiye’ye olası etkilerini düzenli izleyen pek çok kişi gibi, bu gelişmeleri yerli ve yabancı medyadan dikkatle takip ettim, halen de devam ediyorum.
Ancak geçtiğimiz Cuma akşamı Amerika’dan gelen bir telefon olaya ilgimi özellikle artırdı. Arayan kişi şimdi hayatta olmayan çok yakın bir dostumun küçük oğluydu. Babası nedeniyle Türk vatandaşlığı da olan arkadaşım, 2-3 yılda bir İzmir’de yaşayan baba tarafından akrabalarını ziyarete geldiğinden ve Antalya’da askerliğini yaptığından Türkiye’yi oldukça iyi bilir. Ailesiyle birlikte çocukluğunda da iki yıl kadar Adana’da, sonra da uzunca bir süre Ankara’da yaşamıştı. Bir keresinde kışın ortasında benim yaptığım bir organizasyonla Doğu ve Güneydoğu Anadolu’yu gezip daha sonra KKTC’ye geçmişti. Kendisiyle seyrek görüşsek de Türkiye’ye geldiğinde mutlaka buluşuruz; hatta İstanbul’a geldiğinde bizde kalır. Biz de on yıl kadar önce eşimle New York’a gittiğimizde onun evinde konaklamıştık.
Geçen yaz eşi son derece ağır bir hastalık geçirmiş olduğundan, telefona ilk tepkim, tatsız bir nedenle aramış olabilir oldu. Ayrıca annesi de rahatsızlanmış olabilirdi. Hal hatır sorduktan sonra hızla konuya girdi. İran asıllı bir Amerikalı arkadaşının ailesi, İran’daki akrabalarını ziyarete gittiğinde çatışmalar başlamış ve ülkede sıkışıp kalmışlardı. Colorado’da oturan oğulları ABD Dışişleri Bakanlığı’nı arayıp yardım talep etmiş, ancak yetkililer biz devreye girersek ABD vatandaşı olarak rehin alınma riskleri ortaya çıkar, o nedenle kendi imkanlarıyla ülkeden çıkmaya çalışsınlar yanıtını vermişti.
Kişilerin biri hariç hepsi çifte vatandaşlık sahibi, biri ise sadece İran vatandaşıydı. Ayrıca birisi de engelliydi. Bulundukları yer Türkmenistan sınırında, Meşhed’di. Türkmenistan sınırı kapatmış olduğundan Aşkabat’a geçmeleri olanaksızdı. Colorado’daki oğulları tüm kuzey İran’ı karayoluyla aşarak Türkiye’ye gelmeye çalışacaklarını öğrenmiş ve o nedenle arkadaşımdan yardım istemişti. O da beni aramıştı.
Hızla bir durum değerlendirmesi yaptık. İlk tepkim aman Tahran ve Tebriz gibi büyük kentlerden uzak dursunlar oldu. Ancak yıllar önce ben de o bölgelerde bulunduğumdan, Elbruz Dağları ile Hazar Denizi arasından Kuzeybatı İran’a geçen düzgün bir yol olmadığını da biliyordum. Anayol Meşhed, Tahran ve Tebriz üzerinden geçiyordu. Bana hangi kapıdan Türkiye’ye geçmelerinin uygun olacağı da soruldu. Ben de fazla düşünmeden Gürbulak dedim. Sınırı geçerlerse Doğu Beyazıt’ta sahibini tanıdığım bir otelde konaklamalarını, uçakla Ağrı’dan İstanbul’a ulaşmaları ve daha sonra da Denver’e uçmaları için yardımcı olabileceğimi, para gerekiyorsa sınır geçer geçmez kendilerine iletebileceğimi de ekledim.
Bu konuşmadan bir süre sonra arkadaşım beni tekrar aradı. Amerikalı grup iki üç araçla Hazar Denizi kıyısındaki tali yolları kullanarak önce batıya doğru yola çıkacaktı. Ancak Gürbulak’ta çok uzun kuyruklar olduğundan Kapıköy üzerinden Van’a ulaşmayı deneyeceklerdi. Bu arada Whatsapp üzerinden de Colorado’daki ailenin ferdi ile temas kuruldu. Kendisine ABD vatandaşlarının kapıda vize ile Türkiye’ye giriş yapabileceklerini, İran pasaportuyla giriş yaparlarsa vizeye gerek olmadığını anlattım. Yaptığım araştırmaya göre Van’dan tüm uçuşlar doluydu, ancak dört gün sonraya bilet bulunabiliyordu. Ayrıca oteller de İran’dan kaçanlarla epey yoğundu. Sınırı geçtiklerinde gerekirse bölgeden sorumlu ABD’nin Adana Konsolosluğu’nu bilgilendirmek ve ilgilenmelerini sağlamak için de hazırlık yaptım.
Ancak, Cumartesi günü program değişti. Gelen bir Whatsapp mesajından Türkiye’ye ulaşmaktan daha kısa süreceğinden Ermenistan’a geçmeye öncelik vereceklerini öğrendim. Hemen bir uyarıda bulundum. Pegasus’un Ermenistan’dan İstanbul’a sabah çok erken bir uçuşu vardı ve başka da uçuş yoktu. O uçuşta yer bulunamazsa karadan Azerbaycan veya Türkiye’ye de geçmeleri olanaksız olduğundan karayoluyla Gürcistan’a Tiflis’e geçmeleri gerekecekti. Ermenistan adeta çıkmaz bir sokaktı.
Durum yeniden değerlendirildi. Sonunda Ermenistan’dan vazgeçildi. Grup ilk olarak Azerbaycan’a geçip Bakü’ye ulaşmayı denemeyi, olmazsa Kapıköy’e yönelmeyi uygun buldu. Pazar günü grupla kurulan son temasta 24 saat içerisinde Azerbaycan sınırına ulaşabilecekleri haberi geldi. O sıralarda 24 saattir de yollardaydılar. Bu arada İsrail, Tahran, Tebriz gibi büyük kentleri bombalıyor, nükleer tesislere saldırıyordu. İran içerisinde de İsrail casusu avı son hızla devam ediyordu. Ardından ABD’nin nükleer tesislere ağır hava bombardımanı geldi.

Uzun bir gergin bekleyişten sonra Salı sabah 01:00’de güzel haber geldi. Grup Hazar Denizi kıyısındaki Astara Serhad Kapısı’ndan sorunsuz olarak Azerbaycan’a geçmiş, Bakü’ye ulaşıp havalimanındaki bir otele yerleşmişti. 1700 kilometreyi aşan uzun ve risklerle dolu bir yolculuk sona ermişti. İlk fırsatta İstanbul aktarmalı olarak Denver’e uçacaklardı.
Benim için ise Cuma gecesi başlayan tedirginlik sona ermişti. Hiç tanımadığım, yaşamım boyu hiç karşılaşmayacağım bir gruba yardım etmem istemiş, ancak olayların farklı gelişmesi sonucunda bir kaç öneri dışında konuya daha fazla müdahil olamamıştım. Öte yandan tüm bu gelişmeler esnasında medyada izlediğimiz gelişmelerin bir aile bazında insani boyutunu da yazışmalar üzerinden takip etmiş, oldukça da etkilenmiştim. Neyse ki pek çok şeyin ters gitme ihtimaline rağmen her şey düzgün gelişmiş, mutlu bir sona ulaşılmıştı.
Colorado’daki ailenin oğlu ile son bir yazışmamız oldu. Yolladığı mesajda en gergin ve moral bozukluğu içerisinde oldukları bir dönemde tanımadıkları birisinin yardım etmeye çalışmasının hem kendisine hem de İran’daki ailesine büyük psikolojik destek sağladığını belirtiyor en içten teşekkürlerini iletiyordu.
Bu gönderi kategorisi hakkında gerçek zamanlı güncellemeleri doğrudan bildirim almak için tıklayın.