Anadolu Ajansı’nın bildirdiğine göre, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan 25-26 Mart 2025 tarihlerinde ABD’li meslektaşı Marco Rubio ile görüşmek üzere Washington’da olacak. Gündemde Türkiye’ye yönelik CAATSA yaptırımlarının kaldırılması da varmış. Bildiğiniz gibi CAATSA, Amerika’nın Hasımlarıyla Yaptırımlar Yoluyla Mücadele Yasası’nın (Countering America’s Adversaries Through Sanctions Act) kısa adı. Bu yasa Trump’ın ilk döneminde Türkiye’ye karşı uygulanmaya konmuş ve ABD’nin NATO müttefiki Türkiye, ABD’nin yasalarla tanımlanmış düşmanı olmuştu. Yine bu kapsamda Türkiye, F-35 programındaki “ortak” statüsünden çıkarılmış, bu uçaklardan satın alması da engellenmişti. Kongre’den geçen bu yasayı Trump engellememeyi tercih etmişti. Yasanın gündeme gelmesinin ana nedeni, Türkiye’nin Rus yapımı S-400 hava savunma sistemlerinden iki bataryayı tedarik etmesiydi.
Şimdi ABD ile Türkiye arasında buzlar erimeye başladı. Trump Suriye’den Amerikan askerlerini çekmek istiyor. Ancak 30 bin civarında İŞİD militanı ve ailelerinin tutulduğu Suriye çöllerindeki bu kampların korunması PKK/YPG’ye verilmiş durumda ve Türkiye bu durumdan doğal olarak hiç memnun değil. Olası bir Türk müdahalesine karşı PKK/YPG’yi korumak için de 2000 civarında ABD askeri bu bölgede.
Şimdi yeni Trump yönetimi ve Ankara al-ver üzerine kurulu bir pazarlık içinde görülüyorlar. Milli Savunma Bakanı’nın yaptığı açıklamadan anladığımız kadarıyla, Türkiye Suriye’de İŞİD kamplarının kontrolünü üstlenmek üzere dört komando tugayını görevlendirecek, PKK/YPG/SDG bu işten el çekecek ve Suriye ordusuna entegre olacak. Buna karşılık, Trump da yetkisini kullanarak CAATSA yaptırımlarını kaldıracak. Bu sayede görünüşte kazan-kazan olan bir çözüm üretilmiş olacak.
Trump’ın bu konuda kazanımları oldukça belirgin. Suriye’den elini ayağını çekecek. Türkiye’ye F-35’ler satacak ve silah şirketleri para kazanacak. Türkiye’nin askeri teçhizat alımı konusunda, Eurofighter örneğinde olduğu gibi, ABD’den uzaklaşmasını engelleyecek. Ancak, Türkiye’den iki beklentisi var. Birincisi S-400’leri teknik olarak kullanılmaz hale getirmemiz, ya da İncirlik gibi bir yerde ABD-Türk ortak denetimine sokmamız. İkincisi ise iç politikada çok pompalanan Hamas’a destek ve İsrail’e nefret retoriğinin sona erdirilmesi. Bu konularda Ankara’yı ikna edebilirse istediği sonucu şimdilik almış olacak.
Türkiye’nin kazancı ise daha belirsiz. Her şeyin başında S-400’ler olmayınca Türkiye’nin ya Patriot sistemleri edinmesi gerekecek, ya da halen geliştirme aşamasında bulunan kendi yüksek irtifa hava savunma sistemlerinin seri üretime geçmesini bekleyecek. S-400’lere verilen 2.5 milyar dolar da çöpe gitmiş olacak.
Bir diğer konu F-35’lerle ilgili. Bir F-35A uçağının satın alma ve yaşam sürecince bakım maliyeti 300-400 milyon dolar civarında. Yani müthiş pahalı. Bir yandan kendi uçağımız Kaan’ı üretmeye, diğer yandan 40 adet F-16V ve 40 adet Eurofighter Tranch III satın almaya çalışırken, bir de bu pahalı uçakları almaya kalkmak, altından kalkılır bir durum olmayacak. Donanmanın gereksinimlerini ve Altay tanklarını hiç hesaba katmıyorum bile.
Pahalılığın yanı sıra, F-35’lerle ilgili son aylarda tartışma konusu olan iki sorun daha var. Her ikisi de Ukrayna Savaşı nedeniyle gündeme geldi. Bu savaşta yoğun SİHA ve füze kullanımı, pahalı uçakları tartışmalı hale getirdi. Hatta,Trump’ın görevi belirsiz, yarı ileri zeka yarı deli danışmanı Elon Musk, F-35’lerin gereksiz pahalı ve pilot ölümlerine neden olacak makineler olduğunu iddia etti. Onun yerine SİHA’lar, elektronik savaş ve yapay zekaya yatırım yapılmasını önerdi. Zaten 6. Nesil olarak düşünülen uçaklar artık bir uçan komuta kontrol merkezi işlevini görecek şekilde tasarlanıyor . Bu sayede az sayıda uçakla pek çok SİHA komuta edilecek. Robot savaşları artık gerçek oluyor. Nitekim, Çin ve ABD bu uçakların test uçuşlarına başladı bile.
İkinci sorun ise daha da önemli. O da ABD’nin artık güvenilir bir müttefik olmaması. Ukrayna’yı arkasından hançerleyen ABD’ye, artık İsrail dışında kimse güven duymuyor. İleride Trump gitse bile, benzer birinin ABD’de başa geçme olasılığı müttefiklerini düşündürüyor. O nedenle, bugüne kadar F-35 almış olan pek çok ülke telaş içerisinde. Kanada aldığı ilk parti F-35’lerden sonra daha fazla alım yapmamaya karar verdi. Yerine İsveç’in Gripen-E’lerini veya Eurofighter’ları almayı değerlendiriyor. Aynı durum Portekiz için de geçerli. Almayı düşündüğü F-35’lerden vazgeçti. Birleşik Krallık da uçak gemileri için aldığı F-35B’lerden sonra Eurofighter almayı gündeme getirdi. Almanya da aynı endişelerle F-35 alımlarını yeniden değerlendiriyor.
F-35’lerin parça gereksinimi, bulut üzerinde yüklü bir lojistik yazılımı üzerinden sağlanıyor. Bu sistemin kontrolü da ABD’de. İstediği zaman parça desteğini kesebilir ve bu pahalı uçakları işlevsiz hale getirebilir. Bu büyük bir endişe kaynağı. İkinci tam emin olunamayan bir risk daha var. O da bu uçaklarda kill-switch olması. Kill-switch, uçakları uzaktan kilitleme özelliğine verilen isim. Yani teorik olarak Ankara Mürted’de konuşlu bir F-35, Washington’dan gelecek bir komutla kilitlenip uçamaz hale getirilebilecek. F-35’lerde böyle bir özellik olup olmadığı bilinmiyor ama, bu uçakları satınalan ülkelerde artık bu endişe var. Zira ABD artık güvenilmez bir müttefik!
Şimdi İsrail dışında tüm F-35 alıcılarında bu endişe varken, gidip F-35 pazarlığı yapmak ne kadar akılcı, değerlendirmesini sizlere bırakıyorum.
Kaynaklar: 1. https://haber.aero/bir-gorus/bir-gorus-f-35in-askeri-boyutundaki-soru-isaretleri/
2. https://haber.aero/surmanset/stratejik-bir-firsat-penceresi-gripen-e/
3. https://www.aa.com.tr/tr/gundem/disisleri-bakani-fidan-abdyi-ziyaret-edecek/3518438
4. https://haber.aero/aero-gundem/trumptan-turkiyeye-f-35-sinyali-sart-belli-oldu/
Yazarın Diğer Yazıları
Bu gönderi kategorisi hakkında gerçek zamanlı güncellemeleri doğrudan bildirim almak için tıklayın.