1920 yılı Anadolu İhtilali’nin en kritik dönemlerinden biridir. İşbirlikçi, vatan haini padişah Vahdettin Anadolu’da gericileri isyanlar çıkarmaya teşvik etmekte, İngiliz destekli Yunan kuvvetleri Batı Anadolu’da işgal hareketine devam etmektedir. Öte yandan 1917 Bolşevik İhtilali sonrası bu olaydan etkilenen gruplar başka ülkelerde de örgütlenmeye başlamıştır. Nitekim bu kapsamda 10 Eylül 1920’de Bakü’de Mustafa Suphi ve arkadaşları Türkiye Komünist Partisi’ni (TKP) kurarlar. Niyetleri Anadolu’ya geçerek bir komünist yönetim kurmak ve Anadolu’yu işgale başlayan emperyalist güçler ve maşalarıyla mücadele ederek ülkeyi kurtarmaktır.
Aynı dönemde Mustafa Kemal ve İsmet Paşa, Yunan kuvvetlerine karşı ancak düzenli bir orduyla mücadele edilebileceği sonucuna varmışlardır. Öte yandan, yeterli cephane, silah ve para yoktur. Lenin liderliğindeki Sovyet yönetimi ise Anadolu’daki antiemperyalist mücadeleye sempatiyle bakmaktadır. Ancak, bu mücadelenin bir komünist parti liderliğinde olması da tercihidir.
Mustafa Suphi’nin Batum üzerinden Doğu Karadeniz’e geçmesi Ankara yönetimini telaşlandırır. Üstüne üstlük Çerkez Ethem de komünizme ilgi duymaya başlamıştır. Mustafa Kemal ve yakın arkadaşları, bir yandan Sovyetlerle iyi ilişkiler kurmak ve kurtuluş mücadelesinde askeri, politik ve mali destek almak istemekte, bir yandan da proleter bir yönetimin ülke şartlarına uymayacağını düşünmektedirler. Bu şartlar altında, Mustafa Kemal’in emriyle 18 Ekim 1920’de Ankara’da bir TKP daha kurdurulur. Amaç Moskova’ya bir seçenek sunmaktır. Partinin dokuz kişiden oluşan bir kurucu heyeti ve 30 kişilik bir merkez komitesi (Merkez Umumisi) oluşturulmuştur. Üyeler arasında Hakkı Behiç (Bayiç) Bey, İhsan Bey, Refik Bey, Eyüp Bey, Tevfik Rüşdü Bey, Mahmut Esat Bey, Yunus Nadi Bey, Kılıç Ali Bey, Süreyya Bey gibi Meclis’in etkin üyeleri bulunmaktadır. Kurtuluş Savaşı’nın asker kadrosunun önemli komutanlarından Fevzi (Çakmak) Paşa, Kâzım Karabekir Paşa, Ali Fuat (Cebesoy) Paşa, Refet (Bele) ve İsmet (İnönü) Beyler de bu komitede yer almaktadır. Mustafa Kemal’in isteğiyle daha sonra Çerkez Ethem de bu ekibe dahil olur.
Resmi bir TKP kurulması konusunda, Mustafa Kemal 31 Ekim 1920’de Kazım Karabekir, Ali Fuat Paşa, ve Refet Bey’e şifreli bir mektup da yollar. Mektup dört sayfadan oluşmakta ve bugün bu mektubun orijinal metni Cumhurbaşkanlığı arşivinde 01027719-01 numaralı dosyada saklanmaktaymış.
Bugünkü Türkçe ile mektubun metni aşağıdaki gibi:
“Kâzım Karabekir Paşa’ya, Ali Fuad Paşa’ya, Refet Beyefendi’ye;
Komünistliğin memleketimizde değil, henüz Rusya’da bile uygulama kabiliyeti hakkında açık kanaatlerin ortaya çıkmadığı anlaşılmaktadır. Bununla beraber içeriden ve dışarıdan çeşitli maksatlarla bu cereyanın memleketimize girmekte olduğu ve buna karşı makul tedbir alınmadığı takdirde de milletin pek ziyade muhtaç olduğu birlik ve sükûnetini bozacak durumların belirmesi de imkân dairesinde görülmüştür. En makul ve tabiî tedbirler olarak, aklı başında arkadaşlardan, hükümetin bilgisi dahilinde bir Türkiye Komünist Partisi teşkil ettirmek olacağı düşünüldü. Bu takdirde memlekette bu fikre dayalı bütün cereyanları bir sonuca getirme mümkün olabilir.
Girişimci heyeti otuz kişiden meydana gelen genel merkezi, arasında seçkin arkadaşlarımızdan Fevzi, Kâzım Karabekir, Ali Fuat Paşalar ile İsmet Beylerin de gizli olarak dâhil bulunmasını uygun gördüm. Bu sayede bugün memleketi tutan millî savaşımızın kahramanı bulunan arkadaşlarımız bu teşkilatta öncü bulunacaklar ve onların bilgi ve düşünceleri meydana gelenler ve girişimler üzerinde etkili olacaktır.
Genel Sekreter ilan edilen sâbık Dahiliye Vekili Hakkı Behiç Bey tarafından yazılan ilk mektubu, şifre ve yazışma olarak arkadaşlara takdim ettim. Orada bir kısım bilgi var idi. Bugünkü maddî uygulamamızda uygulama kabiliyeti bulunan ve maksatlarımızı elde etmekte güç sağlayacak hususlara önem vermek tabiîdir.
Sosyalizm ve komünizm prensiplerinden hangilerinin ve ne dereceye kadar bizce uygulanabilir, hazmedilebilir oldukları ve kabul görüleceği, Türkiye Komünist Partisi’nin propagandasına karşı milletin düşüncesinin ortaya çıkması ile ve zamanla anlaşılacaktır.
Ordunun her vakitten ziyade büyük bir düzen içerisinde kumandanlarının eli altında bulunmasına son derece dikkat ve önem verilmelidir.
Komünizm cereyanı en nihayet ordunun en büyük kumandanlarında kalmalıdır.
Arz-ı hürmet eylerim.
M. K.
31 Ekim 1920”

Resmi TKP’nin kuruluş hikayesinden sonra dedemin Ali Fuat Paşa ile ilişkisi hakkında da bilgi vereyim…
Çanakkale Muharebelerinde sahra topçu subayı olarak görev aldıktan sonra, mütarekeyi takiben İstanbul’a dönen dedem Ahmet Ferit, Çemberlitaş’taki annesinin yanına yerleşir. Ancak bir süre sonra Anadolu’ya geçerek milli kuvvetlere katılır. Girdiği ilk ciddi çatışma Geyve’de olur. İngilizler tarafından silahlandırılan ve maaşa bağlanan Anzavur kuvvetlerine karşı Geyve Boğazı’nda yapılan muharebelerde üstün başarı gösterir. Bu çatışmalar esnasında Komutanı Ali Fuat Paşa (Cebesoy) ile yakın ilişkisi olur. Bu ilişki Ali Fuat Paşa 1968 yılında vefat edene kadar devam eder. Hatta 1960’ların başında dedem Paşa’yı ziyarete gittiğinde beni de yanına almıştı. Bir salonun köşesinde koltukta oturan Ali Fuat Paşa’nın benim başımı okşaması anılarımda önemli bir yer tutuyor. Heybetli, uzun boylu bir kişi olarak anımsıyorum.
O dönemde teğmen olan dedemin, nasıl olmuş da Ali Fuat Paşa ile bu kadar yakın ilişkisi olmuş, tam olarak bilmiyorum. Ancak Paşa’nın kendisine verdiği, altında kendi imzası olan bir yazıda, dedemden aşağıdaki şekilde bahsetmiş olması bu konuya bir miktar açıklık getiriyor:
‘16/4/1336 (16 Nisan 1920) tarihinde saat 13:00 raddelerinde Anzavur çeteleri ile İstanbul Hükümeti’ne bağlı birliklerin Milli Kuvvetlere ani baskını ile başlayan Karaçam mevkiindeki müsademelerin ilk anlarında kalbinden aldığı bir yara ile şehit olan batarya kumandanı Rasim Efendinin bu şahadeti üzerine kumandayı deruhte eden Ahmet Ferit Efendi büyük bir metanet ve cesaretle yakın mesafelere sokulan çeteleri tard ve tenkil edip vaki müsademelerin hüsnü suretle muvaffakiyetine şahsen amil olmuştur.
Bilahare 17/4/1336 günü Anzavur çeteleri ve İstanbul Hükümetine mensup kuvvetler Karaçam mevkiini geçemedikleri için bu defa İkramiye köyünden Geyve Boğazının güney mahrecinde bulunan Geyve istasyonu sırtlarına karşı harekata başladılar. Bu vaziyet karşısında meşkür bataryayı önce Karaçam’dan Geyve istasyonuna ve oradan da (sonradan kadirşinas zevat tarafından Ali Fuat Paşa Tepesi denilen) mahalle celp ettim. Kendisi bataryasıyla topçudan mahrum bulunan müfrezemizin muvaffakiyetini burada da şahsen temin ederek düşmanın tart ve imhasına mail olmuştur.’
Burada kısmen aktardığım bu yazının altında 2 Nisan 1960 tarihi var. Ali Fuat Paşa bu yazıyı ‘Önce Garbi Anadolu Milli Kuvvetleri Başkomutanı ve İlk Garp Cephesi Kumandanı’ sıfatıyla imzalamış. Sonuçta, tam nasıl geliştiğini bilmesek de Teğmen Ahmet Ferit ile Ali Fuat Cebesoy’un çok yakın bir ilişkisi olduğunu biliyoruz.
Gelelim dedem Ahmat Ferit’in resmi TKP ile muhtemel ilişkisine…
Son derece dar bir kadroyla kurulan ve gizli tutulan resmi TKP’nin içerisinde Ali Fuat Paşa da var. Zaten yukarıda yer verdiğim Mustafa Kemal’in mektubunun muhataplarından biri de o. Partinin genel sekreteri ise yine Mustafa Kemal’in mektubunda belirtildiği gibi Hakkı Behiç Bayiç. Ancak bundan sonrasında anlatacaklarım bir muamma.
Dedemin bana, amcama ve babama anlattığına göre, Kasım 1920’de, yani Geyve Muharebeleri’nden altı ay kadar sonra Ali Fuat Paşa dedemi yanına çağırtıyor ve kendisine bir zarf içerisinde bir mühür uzatıyor. Ankara Hükümeti’nin bir Komünist Parti kurmaya karar verdiğini, kendisinin partinin başkanı olarak atandığını, dedemin de parti genel sekreterliği yapacağını söylüyor. Dedem talimatı aldıktan sonra mühürle birlikte karargahtan ayrılıyor.
29 Ocak 1921’de Mustafa Suphi ve arkadaşları Trabzon’da halk tarafından linç ediliyor ve Moskova’ya bağlı bir TKP tehlikesi artık ortadan kalkıyor. Bu olaydan bir süre sonra Ali Fuat Paşa dedemi tekrar karargaha çağırtıyor, partinin kapatılmasına karar verildiğini söylüyor ve mührü geri alıyor. Dedemin de iki buçuk aylık (resmi) Türkiye Komünist Partisi Genel Sekreterliği sona eriyor.
Son bir not… Bu konuda dedemin bana, amcama ve babama anlattıkları dışında ortalıkta hiçbir resmi belge yok. Ancak, durup dururken dedemin palavra sıkacak hali de yok. Kurulan partinin genel sekreteri ise resmi tarihimizde, yukarıda değindiğim ve belgesini sunduğum gibi Hakkı Behiç Bayiç olarak geçiyor. Ali Fuat Paşa’nın partinin bir süreliğine de olsa başına geçtiğine dair bulabildiğim bir belge de yok.
Sonuçta bu esrarengiz olayı bir türlü çözemedim. Ülkemizde yakın tarihimiz konusunda uzman olan birkaç tarihçiden bu konuda sağlıklı bilgi almaya çalıştım ancak hiçbirinden yanıt alamadım. TKP üyeleri dahil bu konuda bilgisi olanlar bana yazabilirlerse mutlu olacağım.
Yazarın Diğer Yazıları
Bu gönderi kategorisi hakkında gerçek zamanlı güncellemeleri doğrudan bildirim almak için tıklayın.