Savunma sanayimizin bu sene 4 milyar dolar ihracat sınırını aşması hatta 4.5 milyar dolara ulaşması bekleniyor. Türkiye’nin kısa sürede kat ettiği bu ihracat başarısı tartışılmaz derecede önemlidir. Zira ihracattaki gelişmenin sebebi savunma ihtiyaçlarımızı milli ve yerli imkanlarla karşılama başarısı göstermiş olmamızdan kaynaklanıyor.
Bu sene beklenen yaklaşık 4.5 milyar dolar ihracatın tahminimce en az 1.5 milyar doları Baykar Teknoloji’den gelecek. Bayraktar TB2 İHA’larıyla adını dünyanın her köşesinde duyuran Baykar, üretiminin yüzde 98’ini yani neredeyse tamamını ihraç ediyor. Ama kamu ve yarı kamu nitelikli, devlet korumalı, ürettiğinin tamamına yakınını hiçbir rekabet, yarış içine girmeden devlete satan şirketlerimiz ise cirosunun yüzde 2’si oranında bile ihracat yapamıyor. Tuhaf değil mi?
Mesela Havelsan ve Aselsan ne kadar ihracat yapıyor? Ama dünyanın dört bir yanındaki tüm fuarlara Baykar katılmıyor, ama onlar hiçbirini ıskalamıyor. Bu işte bir terslik yok mu? Yurtiçinde özel şirketlerin önünü kesenler, işlerine el koyanlar, ürünlerine geçit vermeyenlerin ihracat başarısı yok. Çünkü eski Türkiye düzeniyle hareket ediyor, döneme ayak uydurmak istemiyorlar. Ayrıca bu şirketlerden bazılarının yurtdışında ofisleri, ortak şirketleri olduğu gibi dünyayı sürekli gezen bir de pazarlama ekipleri var. Ama ihracat başarıları yok.
Dolayısıyla hangi şirketin ne kadar başarılı olduğu önemli ölçüde ne kadar ihracat yaptığına da bağlı. Silahlı kuvvetlere ne kadar ürün sağladığı önemli, ama tek başına artık yeterli değil. İşte bu noktada kamu veya yarı kamu özelliği taşıyan vakıf şirketlerinin sorgulanması ve çalışmalarının gözden geçirilmesi gerekir.
Bu hafta düzenlenen SAHA EXPO fuarına katılan bazı vakıf şirketleri yeni ürünleriyle sektörün ve medyanın önüne çıktılar. Bunlardan birisi de Havelsan ve yeni ürün olarak tanıttığı insansız kara aracı (İKA) Kapgan’dı. Daha fuar başlamadan Havelsan yönetimi bu işin tanıtımına başladı. Özellikleri sıralanıp, yakında envantere gireceği bile yazıldı.
Birincisi bu konu Havelsan’ın görev alanına girmiyor. Zaten tanıttığı İKA’nın kontrol sisteminden başka hiçbir şeyi de kendine ait değil. Ama Havelsan standında tanıtılan Kapgan’ın asıl sahibinden hiç bahsedilmiyor. İşin asıl sahibinin adı bile geçmiyor.
İkinci husus ise Havelsan kendi iştigal alanı dışına çıkıp, ciro yapacağını umduğu insansız araçlar konusuna el atarak asıl işini, ürünlerini, bilgi teknolojileri veya yazılımı unutmuş olması.
Havelsan yetkilileri, “dijital birlik” konsepti adı altında bir süredir insansız kara, hava ve deniz araçları geliştirmek için çalışmalar yürüttüğünü söylüyorlar. Yani görev alanlarının dışına çıkıyorlar. Ancak bunun anlamı özel şirketlerin önünün kesilmesidir. Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı (TKSGV) şirketi olmanın arkasına saklanılarak, bu gücün kullanılmasıdır.
Bırakın deniz, kara ve hava tarafında bu işleri asıl sahipleri yapsın, onlar kendi ürünlerini tanıtsınlar. Sizden bilgi teknolojileri, yazılım veya sistem kontrolü gibi hizmet almak isterlerse de alsınlar. Sizin kapınızı çalan her özel şirketin çalışmasına, emeğine el koyup, “Biz güçlüyüz, biz vakıf şirketiyiz, hallederiz” yaklaşımı sergilemeyin. Size ait olmayan ve henüz emekleme aşamasındaki ürünlerle kişisel reklamlar yapmayın.
Ben şimdilik Kapgan’ı yazdım, ama bunun evveliyatında BAHA diye bir İHA vardı. Sonrasında ise İKA olarak Barkan söz konusu. Savunma Sanayi Başkanlığı’nın tüm projelere eşit mesafede kalmaya çalıştığı bir dönemde, bu projelerin tanıtım sloganlarında “Yakında envantere girecek” şekilde bahsedilmesi de ilginç. Benzer çalışma yapan diğer şirketlere adeta “Bu konulara girmeyin” mesajı veriliyor. Zaten hava, kara ve deniz platformu sahibi şirketlerde bu sebeple rekabete, yarışa hazırlanmak yerine vakıf şirketleriyle çalışmayı gerekli zannediyor. Özetle bu yaklaşımlar Türk savunma sanayisinin rotadan çıkmasına sebep oluyor.
İnsansız Deniz Araçları (İDA) konusunda da benzer girişimler var. Vakıf şirketleri gemi üreticileriyle iş birliğine gidiyorlar. Aselsan-Sefine, Havelsan-Yonca OnuK, Meteksan-Ares ile İDA yarışmasına hazırlanıyor. Aziz Yıldırım’ın sonradan bir vesileyle sahibi olduğu Dearsan ise İDA için tek başına çalışma yürütüyor. Vakıf veya devletle ilintili şirketlerin özel firmaları bu şekilde tahakkümlerine almaları doğru değil…
Rekabetçi, her yönüyle eleştirilere açık yarışmalarla bu projeler başarıya ulaşabilir. “Elektronik ve kontrol sistemlerini biz yapıyoruz” hesabıyla her işe vakıf şirketlerinin girmesi kesinlikle doğru değil. Ülkenin savunma sanayi geleceğine zarar verir.
YAZININ DEVAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYIN
Yazarın Diğer Yazıları
Bu gönderi kategorisi hakkında gerçek zamanlı güncellemeleri doğrudan bildirim almak için tıklayın.