Sanayiciler, artistler, sanatçılar, tüccarlar, sporcular, CEO’lar vs bu konseptin müşterileridir. Birini örnek veriyorum. Otel sahibi. Alan transferini Rolls Royce ile ister. Uçakta bırakın Business Class uçmayı, mutlaka 1-A ister. Organize ettiğim bir İzlanda turu dönüşü Amerika’ya geçmek istedi. 1-A koltuğu bulduk ancak daha önce İzlanda Havayolları ile uçmadığı için 1-A koltuğunun, biri otururken dikey diğeri yatık fotoğraflarını istedi. Özel izinle 1-A’nın fotoğraflarını çektirip kendisine yolladık. Milano’da en sevdiği otelde, sürekli kaldığı özel odaya geçmek için, o odada rezervasyonu olan bir müşterinin odasını upgrade edip üstüne yüklü bir meblağ ödemiştik.
Böyledir High-End concept müşterileri. İster adına şımarıklık deyin ister başka bir şey. Ama sorduğunuzda, “Kardeşim ben (kocam) bu parayı alnımızın teriyle kazandık. Diğer tarafa götürecek halim yok. Hepsini burda çatır çatır yiyeceğim. Muhtaçlara yardım mı? Fazlasıyla yapıyorum. Ama reklamını yapmıyorum” derler. Doğrudur da.
Dünyaya bakalım; Cancun, Bora Bora, Marbella, Nice, Cannes, Hawai, Bali hatta New York, Paris, Londra, Milano vs…
Bunlar lüks turizmin sırrını çözmüş belde ve şehirlerdir. Turistlerinin %5 ila 10’u lüks turizmi seven, high-end yani seyahatte lüksü seçen üst gelir grubudur.
Örneğin; Antalya’da 5 yıldız otelde konaklayan Turist, her şey dahil oteline haftada 500-700 euro harcarken Lüks segment turist, oteline oda kahvaltı oteline gecelik 10.000 euro veya fazlasını ödeyebilir. Elbette bu kesimin harcaması, yemesi içmesi alışverişi de normal turistin 15-20 katı olmaktadır. Transferden başlar talepleri bu turistlerin. Rolls Royce, Bentley, limuzin isterler, şoförü de özel kıyafetli. Odası deniz manzaralı, mümkünse kendisine özel aşçı, kişiye özel kahvaltı, yemek, denize de kendine ait locadan girmek ister. Akşam bölgenin en iyi restoranına gitmek, ardından alışveriş yapmak, geceyi de beldenin en iyi eğlence mekanında kapatmak ister. Ve elbette oteli 5 yıldız olan bu turist, sokağı da, caddeyi de 5 yıldız ister.
Kulaktan kulağa reklam
Bunlardan bir bacak eksikse, bu seyahatin ne tekrarı olur ne de eşe dosta tavsiyesi… Ki bu segmentte en önemli reklam, kulaktan kulağa yapılan reklamdır.
Yukarıda saydığımız beldelerde Lüks turizmin tüm turizm gelirlerine oranı %5-10 arasındayken, bizde maalesef bu oran onbinde 3-5 bile değildir. Bizim bu oranlara ulaşabilmemiz demek; daha az emek ve masrafla 15-20 katı fazla döviz kazanmamız demektir.
Neyimiz eksik?
Eksikliklerden bir numarada “empati”, iki numarada “mentalite”, üç numarada ise “kıskançlık” var diyebiliriz. Daha sonra kolay olan, alt yapı, tesis, hijyen, lüks araç ve elbette daha temiz doğa, güzel sokaklar, caddeler vs gelir..
Empati; Adam Elon Musk veya benzeri kazançta biri. Kendimizi onun yerine koyalım. Bu dünya malını bu dünyada harcamaya kararlı. Her şeyin, uçağın, arabanın, otelin, yemeğin, aldığı hediyelik eşyanın vs. “EN” iyisini, güzelini, High-End’ini istiyor. Biz hâlâ buna şımarıklık der ve bu adamı anlamazsak yanlış yaparız.
Mentalite; Küçük düşünmemek lazım. Adam özel jetiyle gelmiş, gecesi 10.000-20.000 euroluk otelde kalacak. Transferde talebi Rolls Royce. Ama biz adama Vito sunup, “Kardeşim, bu da otele gidiyor o da” dememeliyiz.
Kıskançlık; “500 liraya lahmacun yenir mi? Devlet, belediye buna el koysun. O yiyor ama biz yiyemiyoruz” diyerek tepki koyarsak, o müşteri gider, Mikanos’ta lahmacun değil ama hamburgeri 2.000 TL’ye yer.
Demek ki neymiş?
Bırakalım bu ölümlü dünyada isteyen istediği gibi parasını harcasın. Biz kazandığımız dövize bakalım.
Yazarın Diğer Yazıları
Bu gönderi kategorisi hakkında gerçek zamanlı güncellemeleri doğrudan bildirim almak için tıklayın.